Yazar: Rümeysa Sivri
Sabah gözünü açtığında kahve kokusu olmadan yapamayanlardan mısınız? Kahve, içerdiği kafein sayesinde milyonlarca insanın enerjisini yükselten, uyanıklığını artıran bir içecektir. Ancak kafein hassasiyeti olanlar, kalp çarpıntısından şikayet edenler ya da uyku problemleri yaşayanlar için kafeinsiz kahve iyi bir alternatif gibi görünüyor. Peki, adından da anlaşıldığı gibi bu kahve gerçekten hiç kafein içermiyor mu? Kafeinsiz Kahvenin Hikayesi Kafeinsiz kahvenin temelleri düşünülenin aksine çok da yakın bir tarihe dayanmamaktadır. 1820’lerde Alman kimyageri Friedlieb Ferdinand Runge’nin kafeini izole etmesiyle temel atılmıştır. Ancak, ticari üretim 1903 yılında Ludwig Roselius tarafından geliştirilen ilk başarılı yöntemle başlamıştır. Roselius, kahve çekirdeklerini benzol ile işleyerek kafeini uzaklaştırmış ve…
Fermentasyon dendiğinde çoğu kişinin aklına ilk olarak yoğurt, turşu ya da sirke gelir. Gerçekten de insanlık binlerce yıldır bu teknikle gıdaları koruyor ve lezzetlendiriyor. Ancak günümüzde fermentasyon yalnızca raf ömrünü uzatan bir teknik olmaktan çıktı. Bilim insanları, mikroorganizmaların olağanüstü metabolik kapasitesini kullanarak kahveden bitkisel bazlı ürünlere, doğal renklendiricilerden tatlandırıcılara kadar yepyeni bir dünyanın kapılarını aralıyor. Fermentasyon, mikroorganizmaların (mayalar, bakteriler veya mantarlar) besin bileşenlerini dönüştürerek enerji, aroma ve bazen besin değeri üretmesini sağlayan bir süreçtir. Yeni uygulamaları birlikte inceleyelim. 1. Kahvede Kontrollü Fermentasyon Kahve üretiminde fermentasyon uzun yıllardır yer alıyor. Geleneksel yöntemlerde aroma profili kendiliğinden gelişirken, yeni nesil uygulamlarda seçilen mikroorganizmalar…
Son yıllarda tüketiciler, doğal ve temiz etiketli ürünleri tercih etmeye başladı. Bu eğilim, gıda endüstrisinde en çok renk vericiler alanında kendini gösteriyor. Uzun yıllar boyunca üreticiler sentetik boyalar kullandı. Ancak bu bileşiklerin sağlık riskleri ve olumsuz tüketici algısı, yeni çözümler aramalarına yol açtı. Tam da bu noktada, gıda sanayisi için en kritik düzenleyici otoritelerden biri olan Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA (Food and Drug Administration), Mayıs 2025 itibariyle üç yeni doğal renk katkısını onayladı: Galdieria ekstraktı (mavi), Kelebek bezelye çiçeği ekstraktı (mavi/mor), Kalsiyum fosfat (beyaz). Ardından dördüncü yeni renk verici katkı olan Gardenia (Genipin) Blue (mavi) için de onay verdi.…
Bilim mikrobiyom dünyasını keşfettikçe, bağırsak sağlımız ile ilgili bilgiler her geçen gün daha da zenginleşiyor. Probiyotikler ve prebiyotikler çoğumuzun aşina olduğu kavramlar haline geldi. Bununla birlikte, bu mikrobiyal dünyanın yeni üyesi olan postbiyotikler; merak uyandıran yeni bir kavram olarak hayatımıza girdi. Peki, postbiyotikler nedir? Farkları nelerdir? Biyotikler ailesinin yeni bir üyesi olan postbiyotikleri birlikte keşfedelim. Postbiyotikler Nedir? “Postbiotic” kelimesi, post (sonra, sonrası) ve biotic (yaşam,canlı) kelimelerinin birleşiminden türemiştir. Kelime tanımı olarak “canlıdan sonra” anlamını çağrıştırmaktadır. Bilimsel bağlamda yorumlandığında ise, canlı probiyotik mikroorganizmaların artık canlı olmadığı, ancak geride bıraktıkları bileşenlerin hâlâ sağlık yararı sağladığı durumu ifade eder. Internatıonal Scientific Association for…
Birçok gıda etiketinde “Eser miktarda fındık, glüten, süt ürünü içerebilir” gibi uyarılara yer verildiği görülmektedir. Bu tür uyarılar, özellikle gıda alerjisi olan bireyler için hayati önem taşır. Ancak hem üreticiler hem tüketiciler açısından bu ifadeler kafa karıştırıcı olabilmektedir. Peki, bu uyarılar ne anlama gelir? Bilimsel ve yasal çerçevede nasıl değerlendirilmelidir? Etiketteki küçük bir ibare, büyük bir sorumluluğu temsil ediyor. “Eser Miktar” Ne Anlama Geliyor? Ürünün bileşimine doğrudan dahil edilmeyen ancak üretim, işleme veya paketleme sırasında çapraz bulaşmayla ürüne geçebilecek alerjenlerin varlığına işaret eder. Bu tür uyarılar, önleyici alerjen etiketlemesi (PAL: Precautionary Allergen Labelling) kapsamında değerlendirilmektedir. Türkiye’de ve Avrupa Birliği’nde eser…
Toprağa gerek yok. Tatlı suya da. Deniz yosunu, artan dünya nüfusu karşısında hem çevre dostu hem de besleyici bir alternatif olarak öne çıkıyor. Peki, bu su bitkisi gerçekten de geleceğin sürdürülebilir gıdası olabilir mi? “Toprağa ve tatlı suya ihtiyaç duymadan, denizden gelen sürdürülebilir ve besleyici gıda alternatifi.” Karasal tarıma bağlı olmayan bu bitki, deniz suyunda hızla büyüyor. Tarım ilacı, gübre veya tatlı suya ihtiyaç duymadan gelişebiliyor. Buna ek olarak, deniz yosunu büyürken yalnızca kendi gelişimini sürdürmekle kalmıyor; çevresel faydalar da sağlıyor. Karbondioksit emiyor, suda biriken fazla azotu temizliyor ve okyanus ekosistemine katkı sağlıyor. İklim krizine çözüm arayan uzmanlar tarafından…
